Ana içeriğe atla

Evrenin Boyutları - Perdenin Ardında Ne Var?

 Bugün fiziğin bittiği yerlerin ötesine felsefi bir bakış atacağız. Belki bir tanrı buluruz...

 Korkmayın bilimsel düşüncenin dışına çıkacak değilim:) 

Sağduyumuza ve mantığımıza uyan, uymayıp dökülen yerlerini de matematikle kaldırıp kurguladığımız evrenin sınırları, her bilim insanının asıl gönlündeki heyecan olmuştur. Bu bizim sınırları aşıp tanrıyı oynamaya kalkışımız değil, bilinmezliğe dayalı korkumuzu gidermek için hayal gücü ve Merak dürtüsünün temel odağı aslında.

 Bilinen şeyleri teoremlerle genişleterek limitleri geçmeye çalışmanın sancılı ve uzun yoluyla  Felsefenin açtığı yol haritalarını buluşturmak, bu karanlık ormandan bir gün çıkma umudumuzu canlı tutmamızın tek gerçekçi yolu...

 Uzayımız gerçekte kaç boyutlu bugün buna bakalım.

 Sınırlardan bahsetmişken...

 Kuantum köpüğü

 1 metre uzunluğu hayal edin. Bu mesafede kütle , hacim, uzayın 3 boyutlu dokusu, zaman ve entropi değişimi gibi determinist örüntüler mevcut. Yani bildiğimiz, adına varlık dediğimiz elle tutulur gözle görünür, ''gerçek şeyler'' olarak tanımlayıp referans aldığımız her şey gözlemlenebilir. Bu bildiğimiz varlıklar, biz de yaklaşık boyutlarda olduğumuz ve evreni bu boyutlarda algılamak ve etkileşimde bulunmak üzere evrimleştiğimiz için ASIL gerçeklik gibi gelir. Geri kalan bütün kavramları bunlara göre referans alırız.

 Matematiğimizi de bu bölgeden başlatıp inşa ettik.

 Varlıklar bunlara göre gerçektir veya değildir. Belki olasıdır. Belki de sanaldır. Benzerdir, farklıdır, gibidir, sankidir, değildir..... 

 Biz evreni kendi boyutlarımızda, kendi gerçekliğimize göre algılayıp evreni böyle sanırız. Hacim asli gerçekliktir, kütle öyledir, uzayın 3 boyutu yine öyledir... gibi

Bu kavramların tamamının holografik yapılar olduğunu, gerçekliği yansıtmadığını, aslında simülasyon benzeri bir yanılsama olduğunu birçok yazımızda tartıştık.


Baştan alalım;

 Planck mesafesi kendi matematiğimize göre hesaplayabildiğimiz evrenin en küçük mesafesi. Yaklaşık uzunluğu 1.616 × 10−35 metre. Yani 1 metrenin trilyon çarpı trilyon çarpı trilyon çarpı milyonda biri. 

 Yanılsama dediğimiz o Bir metrelik boyuttaki cisimlere göre rakam vermemiz, işte o kadarcık küçük dememiz aslında bizim boyutlarımızdaki matematiğe, evrenin determinist işleyen yüzüne göre öyledir. Çok ta nesnel bir ifade değildir yani. Öyle olduğunu iddia etsek te...

 Bu boyutta madde yoktur, hacim, kütle, en, boy, yükseklik, zaman... bildiğimiz evreni tanımladığımız hiç birşey yoktur henüz. Tanımsızdır. Aynı evrenin başlangıcı gibi. 

Kuantum köpüğü dediğimiz, aslında kuantum tabirini kullanmamızın saçma olduğu sanal bir evren vardır. Bu sanal evrende bilinen uzay jeodezikleri birbiri üzerine katlanıp kıvrılır, uzar, dalgalanır, köprüler oluşturur, ters döner. Bu eylemleri de zamanda ileri veya geri gidecek şekilde, hatta farklı uzay boyutları üzerinden yukarı aşağı gidecek şekilde yapar. Bu köpük bir varlık değil, sahnenin, tuvalin kendisidir. Tıpkı bizim boyutumuzda madde ve enerjinin varlık, uzay dokusunun arka plan sahnesi olması gibi.

 Aslında arka plan dokusu- varlık ayrımı yapmak ta saçmadır. Ortada Kaotik, öngörülemez, hesaplanamaz, kararsız gibi görünen, aslında sonsuz olasılık veya potansiyelin gerçeklikle etkileşim kurmaya çalışırken, o sınırda evrenin temel fizik kurallarından etkilenerek taşmasından ibarettir(sanal parçacıklar).

Planck boyutunun altını sonsuz bir kavramsal olasılık olarak tanımlamamız da tamamen insan olarak bizim uydurmamızdır. Gerçek olan tek şey, hiç bir şey bilmediğimizdir. Etkileşimlerin izini takip ederek oluşan boşluklara uyacak, uydurulmuş matematiksel denklemlerimiz, yani ''böyle bişey olsa ne güzel olurdu, matematiğimizdeki boşluklara çok güzel uyardı'' diye salladığımız bir şey.

 Sanal uzay-zaman köpükleri kavramımız...

 Planck mesafesindeki bu solucan delikleri, karadelikler, klein şişeleri, tesseractlar, mobiuslar.... tüm kuantum alanlarının temel dokusunu ilmek ilmek döşeyen bu boyut aslında evrenin temel gerçekliğinin ta kendisidir. 


Yani tanımlayabildiğimiz algılayabildiğimiz evrenin. Ötesi sonrası, paraleli , metası var mıdır, bilmemiz mümkün değil....

 Kameramızı planck mesafesinden uzaklaştırdığımızda yavaşça kuantum alanlarını fark ederiz. Evrenin tüm temel parçacıklarını oluşturan sanal ve sonsuza uzanan alanlar... Parçacıklar bu farklı ve iç içe geçmiş alan dalgalarının birbirleriyle etkileşimlerini yansıtan kavramsal bilgi paketçikleridir aslında. Enerji de bu alandaki dalgalanmalar. 

 Alanlar sanaldır. Yani matematiksel denklemlerimizdir. Boşluğu doldururlar. Öznel varlığını kimse bilmez. 

 Evrenin başlangıcındaki skaler yapıda olduğunu düşündüğümüz enflasyon alanının çökmesiyle, sanki 4 boyutlu bir uzayın içinde genişleyen 3 boyutlu bir balon gibi genişlemeye başlayan, genişledikçe farklı geometride ve enerji potansiyelinde dokulara ayrışan bir yapı diyebiliriz. 

Gelin şu 4 boyut meselesini analoji yapalım. 

 3 boyutlu bir ortamda genişleyen 2 boyutlu bir şey hayal edin. 2 boyutlu dediğimiz şey bir düzlem olurdu. Tek bir düzlem de istediği kadar uzasın, içinde genişlediği 3 boyutlu hacmi dolduramaz. Aslında sonsuza kadar genişlese bile hiç yer kaplayamaz. Hacmi yok çünkü. Hacim 3 boyutlu ortamda geçerli.

 Uzay-zaman dokusu da 4 boyutlu bir ortamda genişliyorsa bu genişleme sonsuza kadar sürebilir. Hatta bu 4 boyutlu uzayımızda sonsuz sayıda uzay-zaman, birbirleriyle hiçbir etkileşime girmeden bu ortamda genişleyebilir. 

 Peki neden genişliyor evrenimiz? 

 1; Bu döngüsel zaman- blok evren doğasının yanılsaması mı? 

 2; Yoksa 4 boyutlu hiperuzay ile etkileşimde mi?


Birincisinde; zamanın evrensel akışı diye birşey yoktur. Kainatın bir yerlerinde evrenin zamanını tutan bir saat yok. Zaman kütle-enerjiyle kendini gösteren, evrensel bir yönü bulunmayan, göreceli bir kavramdır. öznel gerçekliği olmadığı gibi bir olay akış parametresidir. Evrendeki bütün olaylar geçmişiyle geleceğiyle, bütün fiziksel gerçekliğiyle aynı anda var olur. Biz bunu görelilik kuramıyla anlarız. Evrendeki bütün enformatif devinim zincirini tanımlar. 

 Bu zincir kendi üzerine kapanık olabilir, veya protein gibi katlanmış, halka yapıda Kapalı döngü bir devre olabilir. 

 Bu döngüsel yapıda da genişlemeden bahsedemeyiz haliyle. Sonuçta Gözlenebilir evrenimizin total entropisi gitgide artıyor, enformasyon birikim miktarı azalıyor. Total evrenin enformasyonu ise sabit olabilir.

 

 İkincisinde; 3 boyutlu uzay-2 boyutlu düzlem analojimize geri dönelim. O 3 boyutlu uzayımıza ait üç boyutlu bir cismin rastgele gezerken, bizim 2 boyutlu düzlemimizin içinden geçtiğini hayal edin. 2 boyutlu düzlemimizde yaşayan iki boyutlu minik canlılar ne gözlemlerdi? 

 Yoktan bir cismin kendiliğinden oluştuğunu, o cismin gitgide büyüdüğünü ve genişlediğini... 

 İşte o genişleyen cisim bizim evrenimiz olabilir.

 3 boyutlu cismin düzlemde oluşturduğu genişleme, cismin bir küre olduğunu farz edersek aritmetik bir genişleme olurdu. 1x, 2x, 4x, 8x, 16x gibi...

 4 boyutlu bir hiper uzayda başlayan 3 boyutlu bir genişleme ise bunun integrali şeklinde olur. sabit hızda değil İvmelenerek genişlerdi.

  Evrenimiz de gitgide hızlanarak genişliyor.

 Ne tesadüf değil mi:)

 4 Uzay Boyutlu Evrenimiz

 Zaten tüm tasarımlarımızı sanaldan, matematikten, boşluk doldurmak, bağlam yaratmak için uydurduğumuz, özünü bilmeyip yerine koyduğumuz kavramlardan temizlersek,

 Kanıtlanmış gerçekler üzerinden düşünürsek evrenimizin özünde 4 boyutlu olması bir ZORUNLULUKTUR. uzay-zaman boyutundan bahsetmiyorum. Zaman gerçek bir boyut değil çünkü. 4 uzamsal boyuttan bahsediyorum. En-boy-yükseklik-4.boyut.

 Açıklayalım; 

Önce bir soru sorayım size. 

 Sonsuzluk diye birşey fiziksel olarak gerçek olabilir mi? 

 Bütün gözlemlerimiz ve bilimsel bilgi birikimimize göre evrenimizde mümkün değil. Herşeyin bir limiti bir sınırı olduğunu görüyoruz. Bazen her ne kadar absürt büyüklüklere denk gelsek te.... 

 Sonsuzluk kavramını ise bu fiziksel gerçeklik dünyasını kendi matematiğimizle tasarımlarken oluşan bilinmezlik boşluklarını doldurmak için kullanıyoruz. Aynı tekillik veya sanal kavramı gibi. 

Evren 4 boyutlu hiperküre vb. bir yapıdadır.


 Ancak 4 uzamsal boyut fiziksel gerçeklik olmak zorunda. Çünkü sonsuzluk matematiksel bir kavramdır. Evrenimiz ise matematiksel bir kavram değil Felsefi bir zorunluluk, öznel bir gerçekliktir. içinde yöresinde sonsuzluk barındıramaz. Gözlemlediğimiz herşeyin bir limiti olduğunu gördük şu ana kadar. EVREN de bu yapıların bir araya gelmesiyle oluşan, fiziksel gerçekliğini tanımlayabileceğimiz tüm varoluşu anlatır bize. Tanımı budur. 

 Evrenin en-boy-yükseklik şeklindeki 3 boyutlu yapısı Mantıksal olarak sonsuza kadar uzanamaz. Bir limit barındırmak zorundadır. 

 E tüm fiziksel varoluşa da Evren dediğimize göre Sonsuza kadar uzanan, sonsuz madde ve enerji birikimi olamaz. Varoluştaki total madde ve enerji miktarı öyle veya böyle sınırlı olmalı. Yoksa bigbang gibi bir başlangıçtan söz edemezdik.

 Tüm varoluşu kastettiğimiz için evrenin dışından da söz edemeyiz. 

 Limitli olmak zorunda olan, sınırları olan bu yapı, '93 milyar ışık yılı' çaplık kısmını gözlemlediğimiz kadarıyla 3 boyutlu ve dümdüz görünüyor. Gözlem sınırının ötesinde bahsettiğim sebepten sonsuza kadar uzanamayacağına göre, Tanımı gereği sert bir duvar gibi bitiş noktası da olamayacağına göre ( olsaydı başka bilinmeyen 3 boyutlu bir varoluş ile aradaki sınırdan söz ederdik. o bilinmeyen varoluş ta evren tanımımıza dahil olurdu),

 Evrenin 3 boyutlu dokusu 4. boyutta kendi içine eninde sonunda kıvrılarak kapanmak zorunda. Yani uzay gemimizle sabit dümdüz bir çizgide ışık hızında ilerlesek, rotamız tamamen dümdüz olsa, trilyonlarca ışık yılı seyahatten sonra başladığımız noktaya geri dönmek zorundayız. Veya en azından tekrar yaklaşmak zorundayız. 

 Aynı dünyada da tek bir yönde dümdüz ilerleyince eninde sonunda başladığımız noktaya geri gelmemiz gibi. 

 3 boyutlu dünyanın 2 boyutlu yüzeyinde yeterince ilerleyince başladığımız noktaya döneriz. 4 boyutlu uzay-zaman bütünlüğünün 3 boyutlu uzayında yeterince ilerlersek te aynı şey olur.

 Dünya yüzeyinde en güçlü teleskopla bile baksak ufkun ötesini göremeyiz. bir ufuk vardır. ve Dünya yüzeyi yerden bakınca zorunlu olarak dümdüz görünür. küre gibi kıvrıldığını anlamamız yer yüzeyinden bakınca mümkün değil. 

Uzayda da aynı şey geçerli. 93 milyar ışık yılı çaptaki gözlemleyebildiğimiz evren parçası bize topolojik olarak dümdüz görünür. Aynı dünyanın yuvarlak olduğunu anlamak için 2 boyutlu yüzeyden yükselip, yani 3. boyutta hareket edip daha yüksekten bakmak gerektiği gibi, Uzay-zamanın topolojisinin de 4 boyutlu bir küre vb. bir yapı olduğunu anlayabilmemiz için 4. boyutta hareket etmemiz gerekir. 

 Nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Çünkü bizler de 3 boyutlu yapılarız.

 Perdenin ardı 4. uzamsal boyuttur. Ve teorik olarak başka 4 boyutlu yapıların bizim fiziksel varoluşumuzun dışında, bize göre metafiziksel anlamda var olmaması için hiçbir sebep yok. 

 Evrenimizin de bu kapalı yapısının döngüselliğini kavramaya çalışmaktan öte yapabileceğimiz pek birşey yok. 

Ama belli ki Evrenimizin orjini, herşeyin geldiği yer 5 uzamsal boyutlu bir varoluş olmalı. onun içindeki 4 boyutlu bir yapının içindeyiz. Hatta uzay-zaman dediğimiz şey de bu 4 boyutlu evrenin 3 boyutlu yüzey alanından başka birşey değil. 

 Yeterince kozmik büyüklüklere çıkıldıkça üst boyutların varoluşu mümkün hale geliyor. Hatta mantıksal zorunluluk diyebiliriz. 

 Önceki yazılarımızda çok defalar uzay-zamanın holografik yapıda olması gerektiğinden bahsetmiştik. holografik evren tasarımı üzerinde yazmıştık. (ilgili yazı dizisi burada)

Uzay-zaman yapısı içinde zamana çoğu yerde 4. boyut denildiğini görmüşsünüzdür. Zaman fiziksel bir boyut olmamasına rağmen aynı 4. bir sanal boyut gibi davranarak uzay dokusuyla bütünleşir. Asıl evren ise totalde 4 uzaysal boyutlu yapıdır. 

 4 Boyutlu hiperkürenin 3 boyutlu yüzeyi demek, bir yerde holografik izdüşümü demektir. Nasıl ki Bizim hologramlarımız 2 boyutlu lazer ışınlarıyla inşa edilmesine rağmen 3 boyutlu sahte bir yanılsama verir. Oradaki 3. boyut sahte bir yanılsamadır. Evrenimizde de zamanın 4. boyut gibi davranışı sahte bir yanılsamadır. 

 4 boyutlu gerçek evrenimizin total enformasyonunun, 3 boyutlu yüzeydeki yansımasını-gölgesini seyrediyoruz sadece. 4. boyuttan da bakamadığımız için her veri bloğunu (blok evren nedir?) ayrı ayrı, sırayla görmek-deneyimlemek zorunda kalıyoruz. Bizler de 3 boyutlu canlılarız çünkü.


 Yazının başında belki bir tanrı buluruz diyordum. Kapıyı gösterdim. Bi bakıp çıkacak babayiğitler aranıyor. Ben 3 boyutluyum :)..


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaotik Evren teorisi ve bilimdeki duvar

 Ünlü Kaos teorisini duymuşsunuzdur. Başlangıç koşulları ve parametrelerine aşırı duyarlı,  hesaplanamaz karmaşıklığa doğru evrilen her türlü sistem için kullanılır.   Kaos kuramını bir sistemde işletebilmek için iki veya daha fazla parametre ile sistem başlamalı, bu parametreler tekrarlayan ve süreğen etkileşimler içinde olmalı, etkileşim miktarı arttıkça sistem karmaşıklaşmalı, matematiksel olarak hesaplanamayacak bir kaosa sürüklenmeli.    Bir kelebeğin kanat çırpışı sistemin öbür ucunda öngörülemez fırtınalar kopartabilmeli...  Örneğin;  - fizikteki ünlü 3 cisim problemi -hava durumu tahminleri -borsa hareketleri -akışkan dinamikleri.....   Hava durumu tahminleri buna en güzel örneklerden birisi. Teknolojimizin o kadar gelişmesine ve bir o kadar gelişmiş süper bilgisayarlarla hesaplama gücüne erişmemize rağmen, belli bir şehirde bir gün sonraki hava durumunu %100 kesinlikte hesaplayamıyoruz. Bir saat sonrasını bile. Nokta atışı hesap...

Ölüm sonrası bilincimize ne olur? - 3

  Öncekiler;  ölüm fiziği  ,  devamı  Ölüm ötesi düşünceleri bunca zaman bilim dışında her şeyin konusu oldu.   Din, kült, Dogmatik felsefi akımlar, mitoloji, sahte bilim, alternatif bilim......   Peki gerçeklerden başka hiçbir şeyi vadetmeyen Bilimin bu konuda sözü yok mu?  Elbette var. Dogmatizmin tam zıttı olan bilim felsefesi ve metodolojisinin, insanın merak ettiği her konu ilgi alanına girer, girmiştir de..    Bilincin oluşumu, doğası hakkında daha önce bolca konuşmuştuk.  Genel ölüm ötesi tartışmalar hep 'bilinç bağımsız bir töz mü? yoksa evrenin açıklanabilir karmaşık bir efektinden ibaret mi? ' sorusu ekseninde dönüyordu. Çünkü töz dersek iki ihtimal vardı bunun olabilmesi için;   - ya fiziksel evrenin bir parçası değil, evren üstü zaman üstü bir öz ve evrenle iletişim içinde  - ya da evrenin henüz çözemediğimiz mekanizmalarının sonucu olarak fiziksel simetrinin olağan dışı kırılımı ile uzay-zamanın...

Ölüm sonrası bilincimize ne olur? - 2

  Önceki; ölüm fiziği  Çok metafizik bir yazı dizisi farkındayım. Bloğun genelinden anlaşılacağı üzere amacım, bilimde keşfedilse de görmezden gelinen ve felsefenin yetim kalmış ihtiyaçlarını açığa çıkarmak. Agnostik bir çizgideyim.   Evren nasıl bir sistemdir?   Evrenimizi kapalı bir sistem olarak düşünürüz. Çünkü yaptığımız bilim yerel bazda baktığımızda ancak bu şekilde işlevsel açıklamalar getirir. Sonuçta kabul ettiğimiz şey evrenin bir başlangıcı olduğu ve bilinen herşeyin bir patlamayla meydana geldiği.  Ancak kabul ettiğimiz başka gerçekler de var. Mesela big-bang ten bahsederken sandığımız gibi evren bir tekillikten doğmadı. Matematik denklemleri öyle söylese de 10 üzeri -36. cı saniyeden öncesinin tam bir belirsizlik, sisli bir bulut olması, daha öncesi adına şu anki bilimin sona ermesi.  Bu durumda evrenin kapalı bir sistem olması da kesinlik kazanmamış bir düşünceye dönüşüyor.   Ancak elimizdeki bilgilerle kapalı sistem olduğunu düşünm...